Medyayı kim öldürdü? - 2025/27
Geleneksel Medya Nereye?, Draghi Raporu, Rekabet & İstihdam Sorunsalı
Bu hafta bültenimizde ağırlıklı olarak medya dünyasındaki ekonomik dönüşümün geleneksel medyadaki iş modellerini nasıl değiştirdiği üzerinde duracağız. Artık daha hızlı, daha erişilebilir bir haber talebi olsa da ekonomik zorluklar karşısında medya kuruluşlarının hayatta kalmak için nasıl stratejiler izlediğini inceleyeceğiz. Sonra Mario Draghi’nin AB için hazırladığı raporun yayımlanmasının ardından geçen bir senede Avrupa ekonomisinin durumuna ve iş gücü piyasalarındaki esneklik ile büyüme arasındaki ilişkiye bakacağız.
İyi okumalar dilerim!
Medyayı kim öldürdü?
🖊 Global İşler Köşesi
ABD seyahatinden dönüşünde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile seyahat eden gazetecilerin soracakları soruların önceden tespit edildiğinin ortaya çıkması kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Tartışmalar genelde gazetecilik etiği üzerinden yürüdü.
Bence meselenin etik yönünden önce ekonomisini konuşmak gerekiyor. Zira her etik üst yapının bir de ekonomik altyapısı var.
Yazılı ve görsel medya 1990’lardan bu yana hızlı bir dönüşüm sürecinde. Geleneksel medyanın alıştığı ekonomik düzenin mevcut kalıplarla sürdürmek artık çok da mümkün değil.
Geçen ay aşağıda isimlerini paylaştığım üzere bu konuda iki kitap okudum. Bu kitaplar, Vogue, Vanity Fair, the New Yorker gibi dünyanın önde gelen dergilerini bünyesinde barındıran küresel bir medya kuruluşu olan Condé Nast’ın hikâyesi üzerinden mevcut dönüşümü anlatıyor.
Ankara’daki üniversite yıllarımda bu dergilerin İngilizce nüshaları o zaman Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’nde bulunan Üniversite Apartmanı’ndaki Dünya Kitabevi’nde satılırdı. Ben de Bilkent’in kütüphanesinde okurdum.
Condé Nast’ın dergileri sınıfsal yayıncılığın önemli örneklerindendi. Sınıfsal yayıncılıkta medya ürünlerinin hedef kitlesi toplumsal sınıflara göre belirlenir. Genelde içerik ve sunum tarzları orta veya üst sınıfların beğenisine göre şekil alır.
Condé Nast’ın yayınları da daha çok Amerika’daki cemiyet hayatını elitist (seçkinci) bir bakış açısıyla anlatırdı.
Cemiyet hayatının önde gelen isimlerinin yaşantılarını veya en seçkin markaların kıyafetlerinin yer aldığı bu yayınlar ihtişamlı hayatları anlattıkları kadar kültürel elitin düşün dünyasını da şekillendirirdi. Bu dergilerin çalışanları da bu hayata uygun bir şekilde yaşardı. Bu açıdan Condé Nast’ın yayınlarının çalışanlarına sağladıkları imkânlar da reklam gelirleri ve ihtişamlarıyla orantılıydı:
Rivayet o ki, Condé Nast’ın sahibi, dışarıdan aldığı editörlerinden birini Paris’e gittiğinde Ritz Oteli’nden aradığında bulamamış. Zira Ritz Oteli’nde kalmak bir tür gelenek olduğu kadar zorunlulukmuş! Sonra sekreterine buldurup, “Neden Ritz’de kalmıyorsun?” diye azarlamış. Zamanında Atlantik aşırı seyahatlerde lüksün sembolü olan Concordeile uçmadığını duyduğunda ise neredeyse işten atacakmış.
Condé Nast ofislerinin zemin katında 24 saat açık bir vezne olurmuş. Stajyerler dahil tüm gazeteciler her zaman, her türlü harcamaları için bu vezneden istedikleri kadar nakit alabilirmiş.
Ayrıca Condé Nast editörlerine iyi davetler verebilecekleri ev almaları için de evlerin peşinatını ödermiş. Altın çağlarının son zamanlarında San Francisco’daki Wired dergisinin editörüne de bu jesti yapmışlar. Kadın ileride evi satıp peşinatı çek yazarak geri gönderince muhasebe “Bu çekin karşılığı olan borcu bulamadık.” deyip geri göndermiş.
Eğer izlemediyseniz Vogue’un genel yayın yönetmeni Anna Wintour’un Meryl Streep tarafından canlandırıldığı ve başrolünde Anna Hathaway’in oynadığı “Şeytan Prada Giyer” (The Devil Wears Prada) filmini izlemenizi tavsiye ederim. Burada bahsettiğim şaşaalı yaşantıları orada bulacaksınız. (Bu arada filmin ikincisi 20 yıl aradan sonra Emily Blunt’ın da kadroya katılımıyla seyirci ile buluşuyormuş.)
Nereden nereye… 2010’ların başından itibaren internet tüm medyayı daha hızlı dönüştürmeye başladı. Bugün Condé Nast dergileri hâlâ hayatta ama tirajları da reklam gelirleri de o ihtişamlı günlerin çok gerisinde.
Peki, geleneksel medya nereye gidiyor? Sosyal medya kurumlar yerine nasıl kişileri öne çıkarıyor? Sosyal medya fenomenleri bu hikâyenin neresinde? Şaşaalı cemiyet hayatından haberdar olmak için artık Vogue gibi dergilere neden ihtiyaç duyulmuyor?
Tüm bunları bu hafta Ekonomi Gazetesi’ndeki köşemde tartıştım.
Oray Eğin, Bir zamanlar New York medyası, 29 Eylül 2025.
📚Haftanın Kitabı
Michael M. Grynbaum, Empire of the Elite: Inside Condé Nast, the Media Dynasty That Reshaped America, 2025.
Graydon Carter, When the Going Was Good: An Editor’s Adventures During the Last Golden Age of Magazines, 2025. (Açıkçası Carter gibi bir kalemden çok daha iyi bir kitap bekliyordum)
📅 Etkinlikler
Bu haftaki köşe yazımda da dediğim gibi, gazeteciler işleri gereği başkalarının dertleri hakkında o kadar konuşuyorlar ki, kendi dertleri hakkında konuşmaya enerjileri kalmıyor. Geçen hafta Ekonomi Gazetesi’nin en sahipliğinde yapılan Avrupa Ekonomi Basını Birliği toplantısında da durum farklı değildi.
Avrupa’nın birçok yerinden farklı ölçekte yayınların genel yayın yönetmenleri veya sahipleri (bazen ikisi aynı kişiydi) sunumlar yaptı. Gördüğüm kadarıyla,
Her yerde ekonomi medyası, istihdam ettiği personel sayısı açısından küçülüyor.
Batı Avrupa’da paralı dijital aboneliklerle ayakta durabilen yayınlar var. Doğuya gittikçe bu zorlaşıyor. Ukrayna’dan toplantıya katılanlar “zaten çalışanlarımızın bir kısmı askere alındı, okurlar da para vermiyor” diyordu.
Birçok yayın basılı versiyonunu kaldırmış. Yine de herkes “benim haber basılacak mı?” diye soruyormuş. Basılı gazeteler gittikçe lüks ürün haline gelse de tamamen kaybolmayacağı genel kanı.
İlginç sunumlardan biri de Wall Street Journal’ın (WSJ) gezetecilikte yapay zekâ kullanımı uygulamalarıyla ilgiliydi. Açıkçası diğer ülkelerdeki yayınlar bu konuda biraz geri kalmış görünüyor. Tabii, İngilizce dilinde yayın yapan medyanın hem tüm dünyaya hitap edebilme hem de yenilikleri daha yakından takip edebilme gücü var. Peki WSJ neler yapmış?
Fransızca ve Korece versiyonları ikişer kişiyle yayınlamayı başarmış. Tüm çevirileri yapay zekâ yapıyor. İnsanlar sadece bazı yerleri kontrol ediyor. Tabii çeviri kalitesini tutturmak için WSJ verileriyle oluşturulan metin havuzu ve sözlüklerle yapay zekâyı eğitmişler.
İngilizce basın bültenlerinden doğrudan haber yazan bir sistem geliştimişler. Bunu özellikle basılı gazete yerine anlık haber bekleyen ajans müşterileri için kullanıyorlar.
Haber ve köşelerin altına gelen yorumlardaki soruları cevaplamak için, o bölümün yazılı materyalleriyle eğitilen chatbotlar yapmışlar. Gayet iyi çalışıyormuş.
Böylece insan gazetecileri gerçekten gazetecilik yapmak için kullanabiliyoruz diyorlar. Aynı sunumu 3 sene sonra izleyip başka hangi işlerin yapay zeka ile yapılabilir hale geldiğini görmek lazım. (bkz. Türkiye kalfa robotlar ve ustasız şirketlerle ayakta kalır mı?)
📊 Haftanın Grafiği

Yukarıdaki grafik, 2022’den beri ABD’nin önde gelen iki haber kaynağı, Business Insider ve Washington Post’taki arama motoru üzerinden gelen trafik düşüşünü gösteriyor.
Öte yandan yukarıda bahsettiğim gibi yapay zekâ konusunda daha aktif olan WSJ ise internet trafiği açısından mevcudu koruduğu gibi yukarı yönlü de bir trend yakalamış.
Daha önce bültenimizde önde gelen medya kuruluşları, Business Insider ve Fortune’un işten çıkarmalara gittiğini ve bunun temel nedenlerinden birinin de haber sitelerine gelen internet trafiğine bağlı olan bir iş modeline sahip olmaları olduğunu söylemiştik.
Ancak, son dönemde internet trafiği azaldıkça düşen gelirler iş modellerini yeniden tasarlamayı gerekli kılıyor. Business Insider’ın bunun için bulduğu çözüm işten çıkarmalar sonrasında daha fazla yapay zekânın entegre edildiği bir yapının dizaynı.
Peki, gazetecilikte giderek daha fazla maliyetlerin kısıldığı ve yapay zekânın etkin olarak kullanıldığı bir iş modeli şekillenirken habere erişim konusunda mevcut eğilimler nasıl dönüşüyor?
Artık herkes habere anında erişmek istiyor ve geleneksel haber kanalları bu konuda sınırlı esnekliğe sahip. Bu nedenle daha hızlı davranan bazı yorumcular ve internet ünlüleri daha etkili oluyor.
Bunun bir sonucu olarak sosyal medya platformları ve Youtube gibi mecralar alternatif enformasyan kaynaklarına dönüşmekte.
Ukraynalı gazeteciler, geçen hafta İstanbul’da düzenlenen Avrupa Ekonomi Basını Birliği toplantısında habere ulaşmada hızın önemini anlatırken Telegram’ın haber takibinde artan önemine vurguladılar.
Habere erişim konusunda geleneksel haber kaynaklarının maddi sorunlarla mücadele etmesi önümüzdeki dönemde kaliteli içeriğe erişim için endişe verici bir duruma işaret ediyor.
Ancak, orijinal olmayan birbirinin benzeri içeriklerle artık algoritmayı kandırmak kolay değil. Bunun için maliyetleri kısarken orijinal içerik konusuna daha fazla eğilmek gerekiyor.
Draghi raporunun ardından: Yaşlanan Avrupa’da rekabetçilik ve istihdam sorunsalı
🤔 Fikri Takip
Avrupa, ABD ve Çin ile rekabet etmekte güçlük çekiyor. Bu konuya dair tam bir yıl önce bültenimizde AB Komisyonu’nun uzun süre AB Merkez Bankası Başkanlığı ve kısa bir dönem İtalyan Başbakanlığı yapan Mario Draghi’ye “EU competitiveness: Looking ahead” başlığı bir rapor hazırlattığını not etmiştik.
Rapor tüm dünyada ses getirdi. Ancak, uygulama konusunda atılan adımlara bakıldığında, Draghi’nin yazdığı raporda bahsettiği Avrupa Birliği içerisindeki ataletin yansımlarını görmek mümkün.
European Policy Innovation Council (EPIC) adlı düşünce kuruluşu, raporun sıkı bir takipçisi olarak Draghi Gözlem ve Uygulama Endeksi oluşturmuş. Endeks, Draghi’nin rapordaki 383 önerisinden sadece %11’inin hayata geçirildiğini ortaya koyuyor. Geri kalan tavsiyeler ise ya kısmen uygulanmış ya da henüz hayata dahi geçirilmemiş.
Sektörel bazda bakıldığında nadir elementler ve ulaşım konusunda hızlı adımlar atılsa da dijitalleşme ve enerji alanında geri kalındığı görülüyor.
EPIC, AB’nin çok fazla planlamaya odaklandığını, eylem konusunda geri kaldığını vurguluyor.
The Economist dergisi ise meseleye farklı bir açıdan bakmış. Bir zamanlar işsizlik sorunu ile mücadele eden Avrupa’nın bugünlerde temel meselelerinden biri de Çin ve ABD’ye nazaran inovasyon ve büyüme alanlarında geri kalma.
The Economist’e göre rekabetçilik açısından bu alanlarda geri kalmanın bir nedeni de kıtadaki istihdam politikaları ve yaşlanan çalışan nüfus olabilir.
Temmuz ayında Benjamin Schoefer tarafından yayımlanan bir çalışma, yaşlanan nüfusun daha az iş değiştirdiğini ve nispeten daha az esnek olan Avrupa istihdam piyasasında bu durumun belli sorunları beraberinde getirdiğini ortaya koyuyor:
Daha az iş değiştirme maaş artışlarının ve üretkenliğin daha yavaş büyümesine neden oluyor.
Öte yandan yaşlanan nüfus, mevcut işlerinde devam etmeyi tercih ederken; Avrupa, rekabetçi beceriler geliştiremeyen istihdam nedeniyle Ar-Ge, bilişim teknolojilerine adaptasyon ve dönüştürücü teknolojiler alanında geriye düşüyor.
Aşağıdaki grafik GSYİH’deki büyüme ve istihdam piyasasındaki hareketlilik arasında pozitif bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor.
Peki, öyleyse ne yapmalı? Bu konuda kıdem tazminatı meselesinden, toplu sözleşmelere kadar atılabilecek bir çok adımı Economist dergisi tartışmış.
Ama aynı zamanda mülteci politikaları konusunda da yaşlanan nüfusa sahip ülkelerin daha planlı adımlar atması gerektiğini düşünüyorum.
Her Cuma sabahı e-posta kutunuza gelen Global İşler+ bülteninde teknoloji, toplum, politika kesişiminde dünyada olup bitenlerin Türkiye’ye yansımalarını tartışıyorum. Esas işim olan Ussal Danışmanlık isimli danışmanlık şirketimde, irili ufaklı teknoloji şirketlerine kamu ile ilişkiler konusunda hizmet veriyorum.
🐦 Twitter: Türkçe: @ussal / İngilizce: @ussalEN
🔗 Linkedin: @ussal
📝 Medium: Ussal Şahbaz
🎧 Global İşler+ Podcast: Apple, Spotify
🎙️ 4x4 Podcast: Spotify
Dear Ussal, I apologize for leaving a comment in English, but hopefully the AI can translate -- just as for the WSJ. Excellent article as usual. I wanted to make just one point regarding Europe: some of the largest EU countries, France, Italy and Spain, have youth unemployment rates between 20% and 30%. This seems to be a much bigger problem for their labor markets than the fact that older workers are less likely to change jobs.