Çin Sanayide Gazı Köklüyor, Biz Nefes Kredisi Bekliyoruz - 2025/33
Türkiye'nin Kalkınma Sorunsalı, Çin Sanayisi, Çinli Robotaksiler, Ortadoğu'da Türkiye
Global İşler+ No.221 — 2025/33
Merhaba! Ben Ussal Şahbaz. Son bir haftada aramıza katılan 37 okurumuza hoşgeldiniz diyorum! Böylece her hafta 10.702 okurumuzla buluşuyoruz.
Bu hafta bültenimizde Çin’e ayrı bir yer ayırdık, üç başlıkta Çin ekonomisini ve küresel ekonomiye etkilerini tartışacağız. İlk olarak Çin’in izlediği agresif ticaret politikaları küresel ticaret dengelerini ve Türkiye’yi nasıl etkilediğine bakacağız. Ardından Çin’deki kârlılık oranları düşen şirketler ve küresel ölçekte operasyonlarını genişleten Çinli robotaksi şirketleri var. Son olarak Ortadoğu konularını analitik bir bakış açısıyla alan Riyalpolitik’e verdiğim mülakat var. Mülakatta değişen Ortadoğu’da Türkiye’nin yeni rolüne dair düşüncelerimi açıkladım.
İyi okumalar…
Çin sanayide gazı köklüyor, biz nefes kredisi bekliyoruz
🖊 Global İşler Köşesi
“Türkiye, Malezya, Meksika gibi, orta boyutlu, gelişmekte olan, açık ekonomiler için önümüzdeki on senenin en önemli kalkınma meselesi nedir?”, diye sorarsanız cevabım, “Çin” olur.
Çin’in agresif ticaret politikaları hem dış ticaret dengemiz hem de Türkiye’nin dış pazarlardaki rekabet gücü açısından önemli riskler taşıyor. TEPAV’ın Eylül ayında yayımladığı çalışma bu konuda oldukça ilginç veriler ortaya koyuyor.
2018’den bu yana Türkiye’nin Çin’den yaptığı ithalat %100’ün üzerinde artmış. Dünyanın diğer ülkelerinde aynı dönemdeki artışa bakınca, TEPAV’ın verilerine göre, Ortadoğu’da da bizimkine paralel bir artış olduğu görülüyor.
ABD’de bu dönemde Çin’den yapılan ithalat aynı seviyede kalmış. Avrupa Birliği’nde ve dünyanın diğer yerlerinde de Türkiye’deki veya Ortadoğu’daki kadar bir artış olmamış.
Dış pazarlardaki durum da Türkiye açısından iç pazarda olduğu gibi olumsuz. TEPAV’ın analizine göre AB ve Ortadoğu’ya ihracatımızın yaklaşık %21’inde Çin’in sıkı rekabetiyle karşı karşıyayız. Bu durum bazı müşterilerimizi her an Çin’e kaptırabileceğimiz anlamına geliyor. Bu riskin toplam maliyeti ise 42 milyar dolara kadar çıkıyor. Ayrıca bu müşteriler bir kez gidince geri getirmek kolay olmuyor.
Peki rakibimizin sırrı ne? Çin’deki sanayicilerin en önemli avantajlarından biri ucuz finansmana erişimi.

Çinliler rekabet avantajı gördükleri tüm sektörlerdeki sanayi şirketlerine ucuz kredi ve yüklü miktarlarda hibe veriyor. Sonuç olarak da bu şirketlerin küresel ölçekte pazar payı artıyor. Türk sanayicileri de “nefes kredisi” bekleyedursun, Çin’de kredi gerçekten hava gibi her yerde, sürekli ve bedava! Nasıl mı? Detayları bu haftaki Ekonomi Gazetesi’ndeki köşemde tartıştım.
McKinsey: Dünya ekonomisinde göbek var, kas yok, 24 Ekim 2025.
Far From Normal: An Augmented Assessment of China’s State Support, Rhodium Group, Mart 2025.
Çin’de kârlılık oranları düşüşte
📊 Haftanın Grafiği
Çin’de 2010’dan sonra üretim artış hızı ile kârlılık oranları arasındaki makas hızla açılmakta. Zarar eden sanayi şirketlerinin oranı ise %23’lere ulaşmış durumda.
Çin’in en büyük sıkıntılarından biri de yurtiçi talep artışının düşük olması. Çin’deki hanehalkının eğilimi daha fazla tasarruf yapmak.
Yüksek tasarruf oranları ucuz krediye erişim açısından avantaj sağlasa da bu kaynaklar daha çok kamu kurumları tarafından kullanılıyor. 2021 sonrası özel sektrörün sabit varlık yatırımlarının GSYİH’ye oranı %1 iken kamu kurumları açısından bu oran %8.
İçeride tüketimi hızlandırmakta güçlük çeken Çin, fazla kapasite ile ürettiği ürünleri ihraç etmek için daha agresif bir şekilde hareket etmekte.
Bu durumda uluslararası rekabette ayakta kalmaya çalışan Çinli şirketler daha düşük kârlarla çalışmak zorunda kalmakta.
Trump’ın tarife siyasetinin Çinli firmaların ABD pazarına erişimde oluşturduğu engeller de cabası.
Kâr etmeden büyüyüp, yeni bir teknolojiyle oluşan pazarı domine etmek yıllarca Amerikan şirketlerinin uyguladığı bir yöntemdi. Amazon, Facebook, Uber gibi şirketler önce büyük girişim sermayesi fonlarının sonra da ABD’deki derin sermaye piyasalarının finansmanıyla yıllarca zarar edip sonunda yeni kurulan dijital pazarları ele geçirdiler.
Çin devletini de devasa bir girişim sermayesi fonu gibi düşünebilirsiniz. Bugün ucuz finansmanla zararına çalışan Çin sanayi şirketlerinin belki sadece birkaç tanesi ayakta kalacak ama onlar da kendi alanlarında dünyayı domine edecek.
Çinli robotaksi şirketler operasyonlarını küresel ölçekte genişletiyor
🤔 Fikri Takip
Gerek Türkiye’de gerekse dünyada son on yılın en büyük kavgalarından biri Uber ile taksiciler arasında yaşandı.
Uygulamalarla mücadele etmek nispeten daha kolay. Peki, otomasyon ile mücadele etmek ne kadar kolay olacak?
Özellikle şoförsüz robotaksiler dünyada giderek farklı coğrafyalara yayılırken, bu teknoloji bir kaç şirketin elinde yoğunlaşmakta. Bir süre sonra ülkemizde de bu dönüşümün etkilerini yaşayabiliriz.
Böyle bir durumda artık taksi taşımacılığında sektörde sadece sermaye ve yazılım gücü ile rekabet edecek başka firmalar da olacaktır.
Daha önce bültenimizde ABD’li Lyft firmasının Çinli araçlarla Avrupa piyasasına girme stratejisini paylaşmıştık.
Ancak, araç teknolojisinde önde olan Çin, aynı zamanda robotaksi şirketleri ile de küresel anlamda daha geniş coğrafyalara yayılıyor.
Bu hafta WSJ’de yayımlanan bir haber Çinli robotaksi şirketleri Baidu, Pony AI ve WeRide, ucuz donanım maliyetleri ve Çin’de hızla büyüyen elektrikli araç sektörünün sağladığı düşük maliyet avantajını kullanarak Avrupa, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’da hızla operasyonlarını genişlettiğine dikkat çekiyor.
Ayrıca bu üç şirket Nasdaq’ta işlem görüyor.
ABD’de ise sektörü domine eden iki firma Tesla ve Alphabet’in Waymo’su.
Önümüzdeki yıl, Çinli şirketlerin araç sayısının 10 bin bandını geçmesi bekleniyor. Bu şirketler halihazırda Çin dışında İsviçre, Güney Kore, Lüksemburg, BAE, ABD ve Fransa’da hizmet vermekte veya test sürüşleri yapmakta.
Podcast: İstanbul’un taksi sorunu, 19 Mart 2023.
Taksi kıtlığını diğer ülkeler nasıl çözdü?, 3 Eylül 2021.
Waymo to roll out driverless taxis on highways in three US cities, FT.com, 12 Kasım 2025.
Değişen Ortadoğu’da Türkiye’nin yeni rolü
🎤Haftanın mülakatı
2010’da Tunus’ta patlak veren Arap halk hareketleri ile başlayan Ortadoğu’daki hareketlilik farklı katmanlarda devam ediyor. Körfezdeki teknoloji hamlelerinden Gazze’de yakın zamanda varılan ateşkes anlaşmasına, Suriye’de devam eden geçiş sürecinden Mısır’ın ekonomik alanda önemli bir çekim alanına dönüşmesine kadar devam eden çok boyutlu bir dönüşüm söz konusu.
Türkiye de bu dönüşümün önemli bir parçası. Gazze’deki ateşkes sürecinde Katar ve Mısır ile beraber önemli bir rol oynayan Türkiye, Suriye’de Esad sonrası kurulmaya çalışılan dengede yapıcı bir rol oynamaya çalışıyor. Öte yandan Türk iş insanları 1970’lerden beri Ortadoğu’da önemli müteahitlik projelerine imza atmayı başarırken bugün daha geniş bir yelpazede ekonomik aktörler olarak öne çıkıyorlar.
Türkiye, jeopolitik konumunun ötesinde sahip olduğu devlet ve özel sektör kapasitesi ile bölgede en etkili aktörler arasında yer alıyor. Türkiye’nin bu konumunu ve önümüzdeki süreçte nasıl bir patika izleyebileceğini, Amerikan Ticaret Odası’nın eski Ortadoğu direktörü değerli dostum Josh Kram’ın Substack bülten Riyalpolitik’te konuştuk. Josh’un bana sorduğu ilginç sorulardan biri de şuydu:
“Önümüzdeki on yıl içinde Türkiye ekonomik olarak nasıl bir kimlik kazanacak — sanayi gücü, lojistik merkezi ve/veya teknoloji alanında inovasyon yapan bir aktör mü?” Bu soruya şöyle cevap verdim:
— Bence Türkiye gibi büyük bir ekonomi – 85 milyon nüfusu ile dünyanın 17. büyük ekonomisi – bu alanlardan sadece birine bel bağlayamaz. Hepsine birden sahip olması gerekir.
Bana göre böyle bir toptan kalkınma için Türkiye’nin ayrıca bazı küresel eğilimlerin farkında olması gerekiyor:
Birincisi, orta gelirli ülkelerde devam eden bir sanayisizleşme (deindustrialization) süreci var ve Türkiye de bu durumdan muaf değil. Toplam istihdam içinde imalat sanayinin payı giderek azalıyor. Bunun bir nedeni Çin’in dünya fabrikası hâline gelmesi, diğer nedeni ise imalatın daha otomasyon ağırlıklı ve emek yoğunluğunun düşük bir hale gelmesi. Bu rekabet ortamında, bazı Türk imalat firmalarının değer zincirlerinin bazı bölümlerini Mısır, Suriye veya Bangladeş gibi daha düşük maliyetli ülkelere taşıması kaçınılmaz.
İkinci olarak, değer zincirlerinin çeşitlenmesiyle birlikte Türkiye, son otuz yılda enerji, ulaşım ve iletişim altyapısına yaptığı yatırımların da avantajını kullanarak lojistik merkezi konumunu pekiştirecektir. Aynı zamanda, sanayi şirketlerinin yönetim, finans ve pazarlama gibi fonksiyonları da – tıpkı Japonya ve Kore örneklerinde olduğu gibi – Türkiye’de kalmaya devam edecektir.
Teknoloji alanına gelince: Türkiye, İsrail veya Estonya gibi küresel bir teknoloji merkezi olmayabilir ama belirli niş alanlarda başarı hikâyeleri yazacaktır. Zaten Türkiye, hâlihazırda İngiltere’den sonra Avrupa’nın en büyük ikinci oyun geliştirme merkezi konumunda. Savunma sanayiindeki inovasyon ise oldukça güçlü bir ivme yakaladı. Önümüzdeki yıllarda sağlık teknolojileri ve iklim teknolojileri gibi alanlarda da Türkiye’nin atılım yapma potansiyeli oldukça yüksek.
Mülakatın tam metni için burayı tıklayınız.
Her Cuma sabahı e-posta kutunuza gelen Global İşler+ bülteninde teknoloji, toplum, politika kesişiminde dünyada olup bitenlerin Türkiye’ye yansımalarını tartışıyorum. Esas işim olan Ussal Danışmanlık isimli danışmanlık şirketimde, irili ufaklı teknoloji şirketlerine kamu ile ilişkiler konusunda hizmet veriyorum.
🐦 Twitter: Türkçe: @ussal / İngilizce: @ussalEN
🔗 Linkedin: @ussal
📝 Medium: Ussal Şahbaz
🎧 Global İşler+ Podcast: Apple, Spotify
🎙️ 4x4 Podcast: Spotify






