Nobel, yaratıcı yıkım ve restoran işletmeciliği - 2025/29
Küresel Restoran Zincirleri, Yaratıcı Yıkım, Nobel İktisat Ödülü, Genç İşsizler
Global İşler+ No.217 — 2025/29
Merhaba! Ben Ussal Şahbaz. Son bir haftada aramıza katılan 37 okurumuza hoşgeldiniz diyorum! Böylece her hafta 10.592 okurumuzla buluşuyoruz.
İki hafta önce bültenimizde küresel medyadaki trendleri tartışmıştık. Bu hafta da ilk olarak restoran işletmeciliği ile yaratıcı yıkım arasındaki ilişkiye bakacağız. Zira bu seneki Nobel İktisat Ödülü inovasyon ve büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen üç bilim insanına gitti. Nobel Ödülü’nün yaratıcı yıkım ile ilişkisine dair detaylar ve değerli dostum Ufuk Akçiğit’in Nobel Ödülü’ne layık görülen isimlerden biri olan Philippe Aghion ile inovasyon ve eşitsizlik üzerine yaptığı çalışma da bültenimizde yer alan başlıklar arasında. Son olarak geçen hafta yeni mezun işsizliğine dair yaptığım X paylaşımı nasıl lince uğradı ona bakacağız.
İyi okumalar!
Küresel restoran işinde yaratıcı yıkım
🖊 Global İşler Köşesi
2000’lerin sonunda New York’ta her hafta gittiğimiz iki restoran vardı: Schiller’s ve Lucky Strike.
Lucky Strike, 1989’da Soho’da açılmış. O zamanlar Soho eski mezbele halinden sanatçıların, sonra da yaratıcı sınıf genç profesyonellerin yaşadığı bir semt haline yeni geliyormuş.
Schiller’s ise 2003’te, bu kez aynı şekilde dönüşen, Lower East Side’da açılmış. Menüsünde “ucuz”, “iyi” ve “çok iyi” olmak üzere üç şarap vardı ve markaları yazmazdı.
Bu hafta tüm bu restoranları açan Keith McNally’nin kitabı “Neredeyse Her Şeyden Pişmanım”dan öğrendim ki aslında en pahalı şarapları “ucuz” sürahisine, en ucuzları da “çok iyi” sürahisine koyarlarmış.
McNally garsonlara “30 yaş altı herkese ucuz, 40 yaş üstü herkese çok iyi şarabı önerin.” diye talimat vermiş. Herkes hesabı öderken içtiği şaraptan ne kadar memnun kaldığını söylermiş!
McNally’nin en iyi yaptığı iş, bir restoran açarken bir çok kombinasyonu doğru bir şekilde yapıp zamanın ruhunu yakalamasıydı.
Restoran işinde finansallaşma trendini yakalayanlardan biri de Nusret ve Zuma gibi yatırımları ile Doğuş Grubu oldu ve bu alanda başarılı bir performans sergiledi.
Ama hiç bir işte başarı sonsuza kadar sürmüyor. Keith McNally’nin dediği gibi günü geldiğinde Balthazar da kapanacak ve yeni restoranlar açılacak. Eskiye takılıp kalmak yerine trendleri takip etmek lazım. Bu da büyümenin anahtarı olan yaratıcı yıkımda saklı.
Dünyadaki küresel zincir olmayı başarmış fine dining restoranlarına dair son trendleri ve bu işte nasıl başarılı olduklarını bu hafta Ekonomi Gazetesi’ndeki köşemde yazdım.
Düşük faiz ve sosyal medya nasıl Nusret’i yarattı?, 12 Şubat 2021.
Medyayı kim öldürdü?, 3 Ekim 2025.
📚Haftanın kitabı
Keith McNally, I Regret Almost Everything, 2025.
Nobel, inovasyon, eşitsizlik ve kalkınma
🗂️Haftanın Dosyası
Bu sene Nobel İktisat Ödülü’nü, ekonomik büyümede inovasyonun rolü çalışmalarıyla Northwestern Üniversitesi’nden Joel Mokyr, London School of Economics ve Paris’teki INSEAD’dan Philippe Aghion ve Brown Üniversitesi’nden Peter Howitt kazandı.
Bu üç biliminsanının bu ödüle layık görülmesinde sürdürülebilir büyümede yenilikçiğin önemine dair yaptıkları araştırmalar etkiliydi.
Dr. Mokyr, ekonomik anlamda küresel ekonominin nasıl 18. yüzyılın sonundan itibaren hızlandığına dair açıklama getiren bir iktisat tarihçisi. Birçoklarına göre kalkınmada mühendislik ve bilim önemli bir rol oynarken, Mokyr, yeni fikirlerin çıkmasına imkân sağlayan siyasal ve toplumsal koşulların önemine vurgu yapan bir isim. 18. yüzyıl Çin ve Avrupa karşılaştırması yapan Mokyr’e göre fikirlerin baskılanmadığı ortamlarda bu daha mümkün.
Dr. Aghion ve Dr. Howitt ise yaptıkları çalışmalarla Joseph Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” kavramını geliştirdikleri matematiksel model ile açıklamayı başarmış.
Yaratıcı olduğu kadar yıkıcı da olan inovasyon, yenilikçi firmaları rekabette öne çıkmasına eskiyi satmaya devam edenlerin ise piyasadan silinmesine neden olan bir olgu. Aynı küresel restoran piyasasında olduğu gibi!
Geçtiğimiz sene de değerli hocamız Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson ile birlikte İsveç Kraliyet Bilimleri Akademisi tarafından eşitsizlik (inequality) üzerine yaptıkları çalışmalarla Nobel İktisat Ödülüne layık görülmüştü.
Daron Hocanın doktora öğrencisi, zaman zaman araştırmalarına yazılarımda da yer verdiğim değerli dostum Ufuk Akçiğit, bu senenin Nobel sahibi Philippe Aghion ile beraber 2015 yılında kaleme aldığı çalışmada yenilikçilik ile eşitsizlik, sosyal mobilizasyon ve regülasyonlar arasındaki ilişkiyi incelemiş.
Yapılan çalışmanın çıktıları genel olarak Schumpeterci yaklaşıma destek sunmakta: İnovasyon odaklı büyüme üst gelir grubunun ekonomiden aldığı payda artışa neden olurken, bu durumu tam bir eşitsizlik olarak değerlendirmek mümkün değil:
İnovasyon sayesinde yaşanan büyüme büyük ölçüde yeni giriş yapan yenilikçiler (entrant innovators) tarafından yönlendirilmekte, yerleşik yenilikçilerin (incumbent innovators) etkisi daha sınırlı kalmakta.
Yani yeni giriş yapan yenilikçiler bu %1’lik kesime dahil olurken, yenilikçilik ile yukarı yönlü sosyal hareketlilik arasında pozitif bir ilişki tespit ediliyor.
Ancak korumacı tedbirleri artırmaya dönük lobicilik faaliyetlerin yoğunluğu arttıkça, yenilikçilik ile sosyal hareketlilik arasındaki bu pozitif ilişki zayıflamaktadır.
Küresel ölçekte baktığımızda küresel ekonomide de inovasyonu önceleyen ülkelerdeki refah artışı ve kalkınmanın ivemelenmesi şaşırtıcı değil. Peki, bu durum Türkiye açısından ne anlama geliyor?
Türkiye, 20 çeyrektir kesintisiz büyümekte. Ancak Fatih Özatay Hoca bu kadar büyüme ile çalışanların önemli bir kısmını yoksulluğa mahkûm etmeyecek bir ücret verecek düzeye gelmediğimize dikkat çekiyor.
Fatih Hoca’ya göre “Türkiye bir yol ayrımında. Ancak düşük ücret ve yüksek kur ile ayakta kalabilen sektörlerden kurtulmak zorunda. Bu zaten bir ölçüde kendiliğinden oluyor; sık sık Mısır ve benzer ülkelere taşınan fabrikalar gündeme geliyor. Ama kendiliğinden olunca çok sancılı; önemli bir istihdam kaybı yaşanıyor. Marifet, büyüme fetişinden kurtulup düzgün bir sanayi politikası ile bu süreci sarsıntısız kılmakta.”
Yani, önümüzdeki dönemde büyümeyi lobilerin baskıları ile geleneksel sektörlerimizi ayakta tutup yapabiliriz. Ama bunun Türkiye ekonomisinin rekabetçi gücü üzerindeki etkisi olumsuz olacak. Bu durum da Türkiye’yi orta gelir tuzağında patinaj çekmeye mahkum kılacaktır. Bu soruların bazılarının cevapları Ufuk Akçiğit’in akademik direktörlüğünde hazırlanan geçen seneki Dünya Bankası Dünya Kalkınma Raporu’nda vardı.
Artık en kısa zamanda Ufuk Hoca’nın da Nobel İkitsat Ödülü’nü almasını bekliyoruz!
Yeni mezun işsizliği nereye?
🥊 Haftanın linci
Geçen hafta yeni mezunlara dair yaptığım yukarıdaki paylaşım ağır bir şekilde linçlendi. Genel tepki: “Türk patron,” “kıro,” “KOBİ kafası” gibi şeylerdi.
Ancak yapılan yorumlara bakınca, Türkiye’de normatif ve pozitif yargılar arasında ayrım yapma becerisinin düşüklüğü dikkat çekiyor. Ben bir durum tespiti yaptım (pozitif). Böyle olması ne güzel (normatif) demedim.
Maalesef, bu yeni mezun işsizliğinde durum gittikçe daha kötüye gidecek. Ancak durum tespiti yapmadıkça, çözüm üzerine kafa yormak da mümkün değil.
Buyurun size ABD istihdam verisi: Üniversite mezunlarının işsizlik oranı tarihte ilk defa ortalamanın üzerine çıktı.
Yukarıdaki grafik ChatGPT’nin kullanıma açılmasından sonra üniversite mezunu olan genç işsizlik oranlarında hızlı bir artış olduğunu ortaya koyuyor.
Daha önce bültenimizde şirketlerin yeni mezun istihdamında pek de hevesli olmadığını tartışmıştık.
Yapılan çalışmalar henüz elit üniversitelerden yeni mezun kimselerin bu durumdan daha az etkilendiğini ortaya koysa da özellikle ortalama nitelikte bir üniversiteden mezun olanların iş bulmakta daha çok zorlandığını ortaya koyuyor.
Öte yandan ABD’de beyaz yaka iş ilanlarında yapay zekâ kullanımı artık artan oranda beklenen özellikler arasında yer alıyor.
Peki, başka dünyalardaki gelişmelerin farkında olarak, bir gün Türkiye’ye özgü sandığımız pek çok meselenin aslında küresel trend olduğunu anlar mıyız?
Yapay zekâ çağında üniversite tercihleri, 19 Temmuz 2024.
🎥 Video: Yapay zekâ ve işgücü piyasası, 19 Aralık 2024.
Her Cuma sabahı e-posta kutunuza gelen Global İşler+ bülteninde teknoloji, toplum, politika kesişiminde dünyada olup bitenlerin Türkiye’ye yansımalarını tartışıyorum. Esas işim olan Ussal Danışmanlık isimli danışmanlık şirketimde, irili ufaklı teknoloji şirketlerine kamu ile ilişkiler konusunda hizmet veriyorum.
🐦 Twitter: Türkçe: @ussal / İngilizce: @ussalEN
🔗 Linkedin: @ussal
📝 Medium: Ussal Şahbaz
🎧 Global İşler+ Podcast: Apple, Spotify
🎙️ 4x4 Podcast: Spotify
yeni mezunlarla ilgili 2 yılda kaçıyorlar tespitiniz, mavi yakada daha çok nitelik isteyen alanlarda kendi bünyesinde usta yetiştirmeye çalışan üretim yapan firmalar için de geçerli olduğunu düşünüyorum. eski usül usta yetiştirme tarzı pek kalmadı ve meslek liseleri de bu konuda öğrenciler okusa da o lisedeki alanlarında çalışmayı düşünmedikleri için boşa düşüyor.
belki bu tespitim acımasız gelecek ama bir çok yeni mezun beyaz yaka iş isteyen gencin çalışma arzusunu şu şekilde gözlemliyorum; araba ve telefon verilsin, aşırı baskı kurulmasın, rahat rahat bir şeyler yapalım, olursa olur olmazsa olmaz. direktör, müdür vs. büyük hatalar bile yapsam canın saolsun desin, bana kızmasın. canım istemediğinde gelmemi dert etmesinler.
ideal dünyada hepimiz böyle olsun isteriz ancak mevcut iş ve çalışma dünyası buna uygun değil.