Bir Türk’ün icadı Çin’i nasıl şampiyon yaptı? - 2025/34
5G & Kutupsal Kodlar, Sosyal Medya & Özgürlükler, Bilgi & İnovasyon
Global İşler+ No.222 — 2025/34
Merhaba! Ben Ussal Şahbaz. Son bir haftada aramıza katılan 43 okurumuza hoşgeldiniz diyorum! Böylece her hafta 10.725 okurumuzla buluşuyoruz.
Geçtiğimiz iki hafta boyunca Çin konusunu bültenimizde yakından ele aldık. Bu hafta da bir Türk bilim insanının Çin’in teknoloji devi Huawei firmasını 5G teknolojisinde nasıl ileri taşıdığını inceleyeceğiz. Ardından ABD’nin Kaliforniya eyaletinde sosyal medya platformlarının çocuklarda bağımlılık oluşturduğuna dair başlayan tartışmanın nasıl basın ve fikir özgürlüğü ile ilişkilendirildiğine bakacağız. Son olarak bültenimizde teknoloji ile birlikte hızla artan bilgi birikiminin inovasyon ve ekonomik büyüme trendleri üzerindeki etkisi var. Neden daha genç araştırmacılar ve daha küçük gruplar daha özgün buluşlar yapıyor?
İyi okumalar!
Bir Türk’ün icadı Çin’i nasıl şampiyon yaptı?
🖊 Global İşler Köşesi
Bilkent Üniversitesi elektronik profesörü Erdal Arıkan’ın, Çin’de Huawei kampüsünde ödül alırken çekilmiş videosunu sosyal medyada görmüş olabilirsiniz. Video aslında 2018’de çekilmiş ama ara ara yeniden akışa düşüyor.
Erdal Arıkan’ın Huawei tarafından en üst seviyede ağırlanmasının ve ödüle layık görülmesinin sebebi ise 2009’da yazdığı makalesinde geliştirdiği ve 5G telekom teknolojisinin en önemli unsurlarından biri olan “kutupsal kodlar” teknolojisi.
İnsan Erdal Hoca’nın başarısıyla gurur duyarken, bir yandan da kaçınılmaz olarak aklına şu soru geliyor: Bu teknoloji neden Türkiye’de değil de Çin’de ticarileşti? Gelin önce bunun için Huawei’ye bakalım:
1996 yılında Çin Komünist Partisi Huawei’yi telekom ekipmanı alanında “ulusal şampiyon” seçmiş.
Şirketin dünya çapında 16 araştırma kampüsü var ve yaklaşık 80 bin personeli ARGE alanında çalışıyor.
Huawei’nin büyümek için Çin bankalarından düşük faizli 46 milyar dolar kredi kullandığı tahmin ediliyor. Bir de Huawei ekipmanı alan ülkelere Çin exim bankalarının verdiği 30 milyar dolar kredi var.
Peki, mesele sadece kaynak mı? Aslında böyle bir teknolojiyi geliştirmek için sadece kaynak yetmiyor. Geliştirilen 5G teknolojisinin dünyada standart olarak kabul edilmesi için belli kurumların onayından geçmesi gerekiyor.
Bunlardan biri de 3GGP. 3. Nesil Ortaklık Projesi olarak bilinen 3GPP, mobil ağlar için teknik özellikleri oluşturmak ve sürdürmek üzere Avrupa, ABD, Çin, Kore, Japonya’daki telekomünikasyon standardı geliştirme kuruluşlarını bir araya getiren, kökleri 1998’e kadar geri giden, bir iş birliği.
3GPP’de Huawei’nin yanında Lenovo, ZTE gibi tüm Çinli şirketler bir olup, Erdal Hoca’nın kutupsal kodlamasını bir şekilde küresel standart haline getirmeyi başarıyor.
Öte yanda telokom endüstrisinin standartlarını belirleyen Birleşmiş Milletler bünyesindeki 15 kurumun 4’ünün başkanı, 9’unun ise başkan yardımcısı Çinli. Uluslararası Telekom Birliği çalışma gruplarına 2021’de verilen katkıların %54’ü Çin’den gelmiş.
Yukarıdaki fotoğrafa bakınca bazı şeylerin tesadüfen olmadığını, uzun zamanlı bir planlama ile birlikte geliştirilen büyük bir kapasite ve ilişkiler ağı ile bazı şeylerin mümkün olabildiğini görmek mümkün.
Eğer siz de Huawei’nin ve Erdal Arıkan Hoca’nın hikâyesini merak ediyorsanız bu hafta Ekonomi Gazetesi’ndeki “Bir Türk’ün icadı Çin’i nasıl şampiyon yaptı?” başlıklı yazımı okumalısınız.
Böylece son üç haftadır Çin’in imalat sanayiindeki hakimiyetiyle ilgili yazılarımın sonuna geldik:
Çin Sanayide gazı köklüyor, biz nefes kredisi bekliyoruz, 21 Kasım 2025.
Amazon ormanlarındaki fil: Çin, 14 Kasım 2025.
📚Haftanın kitabı
Yazıyı yazarken de faydalandığım House of Huawei: The Secret History of China’s Most Powerful Company (Eva Dou, 2025) kitabını öneririm.
Kitabın odak noktası Huawei’nin gerçekten Batı dünyası için güvenlik riski oluşturup oluşturmadığı. Malum, Huawei telekom ekipmanları birçok Batı ülkesinde artık kullanılmıyor. ABD Başkanı Donald Trump ilk döneminde Huawei’nin Amerikan tedarikçilerle çalışmasını yasaklayınca Huawei marka telefonlar Google Android işletim sisteminden mahrum kalmıştı.
Benim kitapta en sevdiğim bölüm ise Huawei’nin kurucusu Ren Zhengfei’nin gençliğini anlattığı bölüm. Ren’in ailesi de kendi neslindeki birçok Çinli gibi Kültür Devrimi’nden çok çekmiş ama Çin Komünist Partisi’ne bağlılıklarını asla kaybetmemiş.
Sosyal medya platformları, algoritmalar ve düşünce özgürlükler
🤯Dijital Kodamanlar
13 Kasım’da Meta, Google ve TikTok, açtıkları dava ile geçen sene Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’ın imzasıyla yasalaşan Çocuklarımızı Sosyal Medya Bağımlılığından Koruma Yasası’na (The Protecting Our Kids from Social Media Addiction Act) itiraz etti.
Benzer bir başvuruda bulunan teknoloji şirketlerinin lobi kuruluşu olarak hareket eden NetChoice ise mevcut yasanın Etsy veya Yelp gibi diğer hizmet sağlayan platformlara karşı bir düzenleme getirmezken sadece sosyal medya platformlarını hedef almasının doğrudan ifade özgürlüğüne karşı yasadışı bir uygulama oluduğunu savunuyor.
Yasanın normal şartlarda 2027 yılında yürürlüğe girmesi bekleniyor. Yasa, 13 ile 17 yaşları arasındaki çocuklarda sosyal medya bağımlılığını engellemek adına platformlardaki kişiselleştirilmiş içerik akışı için ebeveyn onayını zorunlu kılıyor.
Şirketler, Kaliforniya’daki düzenlemenin içeriklere dönük bu tarz engellemenin ABD Anayasası’nda yer alan ifade ve basın özgürlüğü ile çeliştiğine dair bir gerekçeyi öne sürerek bu kanuna karşı çıkıyor. Diyorlar ki,
Etkileşimi artırmaya dönük tasarlanan algoritmaların medyadaki editoryal sistemden farkı yoktur, bunlara müdahale edilmesi de Amerikan Anayası’nda yer alan ifade hürriyetine aykırıdır.
Benim de severek takip ettiğim Platformer editörü Casey Newton’un bu konuya dair görüşleri ise farklı bir yerden meseleye yaklaşıyor:
Sosyal medya platformları içerik modeasyonu konusunda topluluk kuralları çıkararak veya bazı içerikleri öne çıkararak editöryal karar alabilmeli.
Bazı ABD eyaletleri (hatta ülkeler) çocukların sosyal medya kullanımını tamamen yasaklarken, Kaliforniya’nın bu konuya dair getirdiği düzenlemenin aslında daha makul bir yaklaşım.
Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, 2028 yılındaki başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin adaylığı için yarışmaya hazırlanıyor. Hem parti içi yarışta hem de nihai kertede başkanlık seçimlerinde, ‘sosyal medyanın kötücül etkilerine karşı aile değerlerini koruduğu’ propagandası için bu mücadelesini kampanyasının gündemine taşıyabilir.
Son dönemde New York Belediye Başkanı Zohran Mamdani’nin de oluşturduğu rüzgâr da düşünüldüğünde parti tabanın müesses nizam-karşıtı duruşuna paralel olarak bu mücadeleyi Demokrat Parti’nin de sahiplenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu açıdan ticari saiklerle belirlenen algoritmaların ifade hürriyeti ilkesinin koruması altında devam etmesi özellkle Trump döneminin sonuna doğru gidilirken daha da zorlaşabilir.
Bilgi birikiminin yükü ve Rönesans insanın sonu: İnovasyon yapmak giderek daha mı zorlaşıyor?
📤 Haftanın Dosyası
Yukarıdaki başlık, 2008 yılında Benjamin F. Jones’un Reviw of Economic Studies’te yayımlanan makalesinin kaba bir tercümesi. Makalenin ana çıktısı inovasyonun doğası değişirken bu durumun ekonomik büyüme üzerinde uzun dönemli negatif etkisi olduğu yönünde:
Teknoloji geliştikçe bilgi birikimi hızla artıyor. Ama bu bilgiyi öğrenmek için gereken eğitim süreleri de uzuyor ve uzmanlık alanları gittikçe daha da özelleşiyor/spesifik hale geliyor.
Bunu aşmanın bir yolu da başka araştırmacılarla iş birliği yapabilmek. Ancak, bu da organizasyon kabiliyeti ve kaynak gerektiren bir şey.
Bu iki olgunun bir sonucu olarak son dönemde daha az sayıda araştırmacı daha özgün buluşlar yapıyor. Jones bu duruma “bilgi birikiminin yükü” demiş (burden of knowledge).
Öte yandan,
Daha genç araştırmacılar ve daha küçük gruplar daha özgün buluşlar yapıyor.
Oysa daha çok kişi daha çok çeşitlilik, daha yaşlı araştırmacı daha çok tecrübe demek. Ama gerçek dünya öyle çalışmıyor.

Jones’un çalışmasından alınan yukarıdaki grafik, 1985 sonrasında ilk inovasyonun yapıldığı ortalama yaş verisinde önce bir yükselmeye, 1997 sonrasında ise kısmi bir düşüşe işaret ediyor. Kaltenberg, Jaffe & Lachman tarafından 2019 yılında yayımlanan bir çalışma da bu trendin 21. yüzyılda da devam ettiğini ve inovasyon yapma yaşının giderek daha da aşağılara geldiğini ortaya koyuyor. (Bu grafikteki çizgini aşağı dönmesinde 1990’ların ortasından itibaren hızlanan internet devriminin etkisi de araştırılmalı!)
Wu, Wang & Evans tarafından 2019’da yapılan bir çalışma ise büyük araştırma ekiplerinin var olan bilgiyi geliştirdiğini (develop), daha küçük ekiplerin ise var olan teknolojiyi dönüştürdüğünü (disrupt) söylüyor.

Kaynak: Park, Leahey & Funk, 2023 Yukarıdaki grafik, son altmış yılda 45 milyon makale ve 3.9 milyon patenti inceleyen Nature Dergisi’nde yayımlanan bir araştırmaya ait (Park, Leahey & Funk, 2023). Buna göre bilimsel çalışmaların giderek daha fazla geçmişteki bulgulara dair argümanları desteklediğini, yeni fikirlerin ise daha az görüldüğünü ortaya koyuyor.
Bu durumun bir nedeni belki de finansal kaynaklara erişim ile ilgili:
Yine bu makaleye göre araştırma fonları, bilinen paradigmalara verildiği ve genç araştırmacılar başarısızlık riski alamadığı için akademik araştırma hep aynı şeylerin tekrarı haline gelmiş durumda. Bu nedenle de paradigma değiştirecek araştırmalar çıkmıyor.
Mesela sosyal bilimlerde hala “demokratikleşme” (democratization) diye bir literatür var. Dünyada sahada maalesef böyle bir konu kalmadı. Fakat, bu konu halihazırda popülerliğini yine bu fonlar sayesinde korumaya devam ediyor.
Her Cuma sabahı e-posta kutunuza gelen Global İşler+ bülteninde teknoloji, toplum, politika kesişiminde dünyada olup bitenlerin Türkiye’ye yansımalarını tartışıyorum. Esas işim olan Ussal Danışmanlık isimli danışmanlık şirketimde, irili ufaklı teknoloji şirketlerine kamu ile ilişkiler konusunda hizmet veriyorum.
🐦 Twitter: Türkçe: @ussal / İngilizce: @ussalEN
🔗 Linkedin: @ussal
📝 Medium: Ussal Şahbaz
🎧 Global İşler+ Podcast: Apple, Spotify
🎙️ 4x4 Podcast: Spotify






